31 Aralık 2009 Perşembe

Yakama uğur böceği taktım...

Kırmızı hırkamı giydim,yakasına da minik bir kırmızı uğur böceği taktım bugün...



Geçen yıl,tam da bugün doğum iznine çıkıyordum ve iş yerinde son günümdü,uğur böceğim yakamda değil,içimde kımıl kımıl dışarı çıkmak için gün sayıyordu..

Heyecanla arkadaşlarımla vedalaymış,hepsinin güzel dileklerini heybeme katarak yeni bir yola çıkmıştım.

Tam bir yıl sonra bugünü hayal ediyordum ...oğlumun kollarımda olacağı,onun büyümesini keyifle izlediğim,kimi zaman yorgun,kimi zaman şaşkın,ama ona sahip olduğum için şükretmediğim tek bir saatimin bile geçmediği bir yıl bitiyor...


Sadece sıradan bir takvimi değil,koca bir ömrü de daha anlamlı,daha eşsiz kılan küçük sevgilimle ilk yeni yılım...hoşgeldin sefalar getirdin...


Ömrümün sonuna kadar hatırlayacağım,anılarımda sadece bir rakam olarak kalmayacak,bana oğlumu getiren eski yıl...güle güle,uğurlar olsun...


İyi kilerimizin çok,keşkelerimizin az olduğu,sağlık,huzur ve mutluluk dolu bir yıl diliyorum hepimize ...


Ho ho ho ho...




26 Aralık 2009 Cumartesi

Belkide sıra sizde






Sevgilinin gecikmiş doğumgünü şenlikleri bahane edilerek yine Poyrazköy'de aldık soluğu...
Japon çok iştahsız uzun zamandır,yemek vakti geldiğinde tüm ev ahalisini hazırola dikiyor bir kaşık yemek için,çok üzerine düşmüyoruz şimdilik.Yemeyen çocuk zormuş ama...
Temiz hava iştahına da iyi gelir diye düşünerek ,bulutlara aldırmadan vardık,oturduk sobanın başına.Nasıl iyi geliyor,İstanbul'da ,trafikten,gürültüden uzak olmak.Onun değil ama benim iştahım bir açıldı ,bir açıldı...
Milli Piyangocu girdi kapıdan,bu senenin biletlerini Japon seçti.Yeni yılda uzun süre sesimiz soluğumuz çıkmazsa bilin ki büyük ikramiye bize çıkmış ...
Japon bilet çekerken içimden geçirdim 'Benim en büyük ikramiyem sensin '



25 Aralık 2009 Cuma

Kendim ettim,kendim buldum..

Dün sevgilinin doğumgünüydü...

Nicedir çok istediği ama oldukça fiyatlı olduğu için bir türlü dillendiremediği bir dileği vardı.Öyle resimlerine falan bakar,nette teknik özelliklerini okur,bilirim içinden Japon da biraz büyüyüp anlayacak yaşa geldiğinde onunla birlikte geçireceği eğlenceli saatlerin hayalini kurardı.

Yaptım bir delilik,aldım gitti.
İstediği teknoloji harikası ,her derde deva,Playstation 3 Slim olunca,azıcık hovardalık mı yaptık bilemedim.Ama mutluluğunu görebilseydiniz .....

Küçük bir oyun yaptık Japonla.Önce bir gün evvel gelen kutudan oyun kolunu çıkarıp paketledik.Bilgisayarında oynayacağı oyunlarında kullanacağı bir joystick almış olduk mahsuscuktan.Çok sevindi...

Dün önce 3 komik doğumgünü kartı yaptık,bunları evin çeşitli kısımlarına sakladık.Her birinin içine ayrı bir ipucu koyduk,onu bir sonraki kartın yerine yönlendiren...

Sonunda kutuya ulaştığında hediyesi ve son doğumgünü kartı onu bekliyordu.Mutluluktan ne yapacağını şaşırmış hali bana yetti de arttı bile...
Zaten haftanın neredeyse 7 günü çalışan ,balık tutmak gibi gönülden bağlı olduğu bir de hobisi olan bir adama onu saatlerce başka bir dünyaya götürecek bir oyun konsolu alarak iyi mi yaptım bilemiyorum ama ,yaptım işte...

Sanıyorum artık kendisini hepten kaybedeceğiz...kendim ettim ,kendim buldum diye buna denir
Mutlu yıllar,nice uzun sağlıklı yaşlar sevgilim

22 Aralık 2009 Salı

Bizim evin 11 aylık noel babası






Bügün tam 11.ayını bitirdi koca adam
Japon artık hemen her istediğini bir yolunu bulup anlatıyor,
Her fırsatta ayağa kalkmak istiyor,artık sabahları sürekli yatağının kenarlarına tutunmuş olarak buluyoruz.
Espiri anlayışı gelişti sanki,bize komiklikler yapıyor,bizim yaptıklarımıza gülüyor.
Öyle dudaklarını büzüpte omuzundakini hediye dolu heybesi sanmayasınız ,annesinin çantasını aşırmış yine ,merakla kurcalıyor :)
Bizim evin komik küçük noel babası,bize her daim yeni yıl umutları,yeni yıl coşkusu getiriyor

20 Aralık 2009 Pazar

Tam Pansiyon




Öncelikle iyileştik nihayet...
Ne zor derdini bile anlatamayan bir miniciğin hasta olması,canının yandığını görmek ama çok da bişi yapamamak.
Çocuk bu böyle böyle büyüyecek diyorum hep ama gel de bana sor,onu azıcık bile keyifsiz gördükçe ne hale geliyorum.
Çok şükür geçiyor,başka dert vermesin ...
Çocuklar hasta olmasın hiç...

Altı aylık olacak mı acaba diye beklerken ,bir ay sonra ilk yılını geride bırakacak bizimki...
Şimdiden nasıl heyecan...nasıl heyacan bende

Evlenirken bile bu kadar kafa yormadım düğün detaylarına

Daha bir koca ay var ve ben neleri hazırlayacağımı,nasıl bir parti olacağını düşünüp duruyorum
Blog annelerinin dedikleri kadar varmış,Rapunsel dünya tatlısı bir insan.Yaptığı pastaları gördükçe ,Japon'nun pastası da kesin onun hünerli ellerinden çıkmalı diyordum.

Geçen gün dayanamadım mail yolladım.Öyle sıcak kanlı ve işini öyle severek yapıyor ki,hemen bana geri döndü,fikirler verdi sağolsun.
Derler ya ilk doğumgünü çocuklar için değil ,anneleri içindir diye,doğru doğru ...
Bu arada evimiz bir dolup bir boşalıyor...
Altı haftadır düzenli olarak her hafta değişen yatılı misafirlerimiz var.
Bizimki o kadar mutlu ki kalabalıktan,kucaktan kucağa gezmelerden herkes el etek çekince ne yapacağız bilemiyorum.
Biz de alıştık aslına bakarsanız,ev kalabalık olunca Japon la ilgilenen çok oluyor,azıcık da olsa rahat ediyoruz .
Bugün herkes dağılıyor,ne yapsam arayıp birilerini daha mı çağırsam tam pansiyon acaba ?




15 Aralık 2009 Salı

İyileşemedikçe hüplettik ...

Hala hastayız ana oğul,ateş halsizlik falan yok da burun her daim tıkalı.
Burun tıkalı olunca biberon emerken nefessiz kalıyor ki sormayın gitsin...

Ben derseniz ondan beter ,hor hor çeşmesi kırmızı bir burun,pavyonda çalışan kadın tonlamasında bir ses, yoğun bir iş gündemi,uykusuz geceler...

Bu hafta oyun grubuna da gidemedik...
Burun tıkanıklığına karşı bağıra çağıra buruna serum fizyolojik ve son keşfim Oti Baby Nazal Aspiratör....
Ne komik bişi görseniz.Bir ucunda huni gibi bişi var,bebenin burnuna dayıyorsun,diğer ucundan ince bir boruyla açık kalan kısımdan hüüüüppp yapıyorsun...
Buruncuğun içinde ne var ne yoksa dışarıda...Ay görüntü çok komik...arada filitre var ama gören Japonun burnunun içindekileri hüpletiyorum sanıyor...ıyyyggk diyor.Yavrumun herbişeyi güzel geliyor bana aaaa...


Sevgilim ,ben de sana yapayım mı bundan,burnun açılır diyor...deli mi ne :)

10 Aralık 2009 Perşembe

Çin işi,Japon işi...bunu yapan iki kişi...

Bizim evin erkekleri giderek birbirlerine benzemeye başladılar...
Bilen bilir,ben sevgilinin bir mahsun bakışı vardır ,ona hiç dayanamam en olmayacak şeye bile ''he'' diyiveririm..Sevgili de sağolsun bunu bilir ve itina ile kullanır :)

Bizim Japon bu bakışı kapmış,eh babasının ayna karşısında yüzsüz yüzsüz çalıştırmış ve öğretmiş olmasının da faydası olmuştur mutlaka...

Şimdi o 3 numaralalı bakış ile her istediğini yaptırıyor bana...ahhh ahhh benim sizden çekeceğim var

Bir tarafını daha babasından alacağı belli;sevgilim ne zaman hasta olacak gibi olsa,bir çırpıda hastalığını bana bulaştırır sonra kendisi iyileşir hemencik,ben sürünürüm...

Japon düşüncesiz annesi onu yarım saatliğine diye bir düğüne götürmesi sonucu nezle oldu malesef...burun sümüklü ,temizlemek işkence ama ateş falan yok çok şükür...Eh geleneği bozmamak gerek diye düşünerek kendilerindeki zayıf virüsçükleri güçlendirerek aldım bünyeye...darmadağın sürünüyorum şimdilerde...
Ha Japon mu ? Maşallah daha iyi..
Eh onlar iyi olsunda varsın anne hasta olsun...
Babası ve Japon bu konuda da benzer olacaklar belli

eee çin işi,japon işi...bunu yapan iki kişi....

8 Aralık 2009 Salı

Eren ile sohbet saati (Can'nın daveti)

Sevgili konuklar programımızın bugün ki konuğu Eren ile Hayat blogunun sahibi Eren.Can ile geçtiğimiz günlerde yaptığımız sohbette,kendileri programımıza konuk almamız için Eren'nin de ismini vermişlerdi.Eren ,nam-ı diğer Japon şimdi stüdyomuzda...

Sevgili Eren,sen de bize biraz kendinden bahseder misin?

Bendeniz annemin yazdıklarından da bildiğiniz, gibi 22 Ocak 2009 da 3.450 kg ve 49 cm olarak aranıza katıldım.Anneme dünya ya gelmeden önce,mide bulantıları,bacak ağrıları gibi küçük işaretlerle aslında hayatının ben geldikten sonra çok farklı olacağı anlatmaya çalışmıştım ama...anladı mı bilemiyorum.Bugün aranızda olmakta mutluyum..

Peki bu aralar günün nasıl geçiyor?

Sabah 6.30 dedin mi ayaktayım birkere,güne erken başlarım.Önce yatağımda kendi kendime takılırım,bizimkiler işe mi ne gidiyorlar mış ,beni götürmüyorlar,onlar artık çeneme dayanamaz olunca kalkarlar.Babam daha erken çıkıyor.Annem beni yatağımdan alır,altımı değiştirir.Sonra en sevdiğim ,süt gelir...ohhh sütümü içmeden aklım başıma gelmez benim.Gündüzleri anneannem bakıyor,annem o iş denen şey için evden çıkmadan önce beni anneanneme pas eder.Onunla tüm gün oyunlar oynarız,bana şarkılar falan da söylüyor (gerçi sesi kötü ama beni oyalamak için maymun oluyor ses çıkarmıyorum.Yunusu balina falan diye tanıtıyor bozmuyorum yazık)Evde ne pişiyorsa onu yediriyorlar.Annem güzel güzel çorbalar falan da yapıyor.Gerçi bu aradalar pek yiyesim gelmiyor ama...Gündüz iki kısa uykudan sonra akşamları 8 dedin mi gözlerim kapanıyor arkadaş,hayır uyumayayım diye zorluyorum ama bir yere kadar.Eh sonra 3-4 kere uyanıp iştima alıyorum bizimkilerden,bakayım beni bırakıp gittiler mi diye ...hehehe

Annenin ve babanın en çok nesini seviyorsun?

Annem komik kadın,beni mutlu etmek için yapmadığı şaklabanlık kalmıyor.Öyle yememe içmeme de çok takılmıyor.Ne zaman doktordan çıksak,adamın verdiği listeyi,reçeteyi bir kenara atıp bildiğini okuyor.O zaman neden gidiyorsun kardeşim doktora di mi ama...Gerçi ben bugüne kadar onun bu tavrının faydasını çok gördüm ama yaş tahtaya basmasak inşallah.Babam çok çalışıyor,kızıyorum...ama onu gördüğüm zaman anlaşılmaz bir maymunluk,bir sevgi gösterisi,ağır abi imajımız yerle bir oluyor.Kiloma bakmadan hoplatıp zıplatıyor beni aman pek güzel.Annem ve anneannem bir süre sonra arızaya geçiyorlar çünkü...eee erkek adamın hali başka tebi

Annende değişmesini istediğin birşey var mı?

Ya genelde değişmesini istediğim bir şey yok aslında,iyi kadın hoş kadın da ben evde çok kalıyorum ,beni yeterince gezdiremiyor diye kafaya takmış bir kere.Ben böyle iyiyim diyorum anlatamıyorum.Eee gezmek tozmak da güzel de öyle kendini harap edecek bir durum yok bence.Bir de parmağımla işaret ettiğim şeyi anlayana kadar kırk tane şey getiriyor bana,yahu gösteriyorum işte,ama hızlı kavrayamıyor deli oluyorum

Peki ya baban?

Adamım benim yaaa...atraksiyon onda,hoplama zıplama onda.Öyle yemek yedirmek,kulağımı burnumu temizlemeye çalışmak gibi çabaları da yok.Sadece fazla çalışıyor,çok göremiyorum bozuluyorum biraz.Bir de şu gittiği balık avlarına beni de götürsün artık yahu,kocaman adam oldum


Son olarak iletmek istediğin bir mesaj var mı?:))

Japon Japon diye arkamdan atıp tutuyorlarmış onun için bişi diyeceğim.Kardeşim çekik gözlüyüz diye Japon mu olmamız gerek mutlaka.Bissürü çekik gözlü ırk var.Japon balığı mesela bildiğin pörtlek gözlüdür.Japon değilim ben buradan tüm izleyicilerimize bildirmek isterim.Bir de annem iyi ki o tuvaletteki fotoğrafımı koyup karizmayı hepten çizdirmedi,teşekkürler kendisine

Programınıza katılmama vesile olan Can kardeşimi buradan öpüyorum,ben de onun gibi Ela ve Dorit'i burada görmek isterim.

7 Aralık 2009 Pazartesi

Tracy ve 10.5 aylık Japon ...

Bir süredir üzerinde düşünüyordum,Tracy'nin tuvalet alışkanlıkları ile ilgili yazısını ve sevgili Yapıncak'ın Ada da işe yaradığını anlattığı postunu okuduğumdan beri.(http://kucukada.blogspot.com/2008/07/tuvalet-eitimi-ii.html)

Neden olmasın dedim...denemekten zarar mı gelir ?
Ve sonuç süperrrr...

Son iki haftadır,işaretleri takip ediyorum ...hissetiğim anda doğru tuvalet adaptörüne...eline oyalanacak birşeyler verip,karşılıklı oyuruyoruz.Veee daha ilk oturmadan itibaren hem çiş hem de kaka tuvalete yapıldı.
Şimdi artık yemeklerden 10 dk. sonra tuvaletteyiz,varsa yapıyoruz,yoksa israr etmiyor kalkıyoruz.Özellikle zor kaka yapma döneminde süper işimize yaradı,çünkü beze ,hele de otuyor pozisyondayken yapması çok daha zor oluyordu...

İşimiz bitince sifonu çekip bye bye diyoruz ...
Öyle eğitim falan vermek değil dersimiz,Tracy özellikle söylüyor zaten bu bir tuvalet eğitimi değil ,alışkanlık edinmesini sağlamak sadece...
Belki zamanı geldiğinde bezden kurtulmak daha kolay olacak ,bilmiyorum henüz göreceğiz :)
Ama şimdilik Japon bu durumdan mutlu görünüyor.
Süper fotoğraflarını da çekmiştim ama eh çocuğun mahremiyetine çomak sokmayayım artık o kadar diye ekleyemedim,ama o kadar komik görünüyor ki anlatamam :)
Lazımlık yerine tuvalet adaptörü kullanıyorum,böylece ileride bir kere daha geçiş de yaşamaya gerek kalmaz belki...

Bu arada Japon başka neler yapıyor;
  • İşaret parmağı ile herşeyi gösteriyor,o parmak hep havada...istediklerini bizim sorduklarımızı hep parmağı ile işaret ediyor .Yanlış anlarsak isteğini parmağı indirmeden göstermeye devam ediyor,deneme yanılma yolu ile sonunda amacına ulaşıyor

-Balon nerde oğlum ? ıhh ıhhh

-Avize nerde ? ıhh ıhh (avize kelimesini anneanne öğretmiş,neden avize,neden lamba falan değil bilemiyoruz,içinden öyle gelmiş)

-Anne nerde ? ıhh ıhh

  • Her an ayağa kalmak istiyor,daha desteksiz ayakta duramıyoruz ama destekle epey uzun zaman ayaktayız,adım atıyoruz, boyumuzdan büyük yerlere bile tırmanmaya çalışıyoruz,evde minderlerden parkurlar hazırlıyoruz..rampaları tımanama ,geri inme çalışmaları yapıyoruz
  • İnsanlarla bir arada olmayı,kalabalığı,kucaktan kucağa gezmeyi çok seviyoruz
  • Çirkin ol ...dediğimizde kendince çok komik bir ifade ile çirkinleşiyor
  • Sürünerek emeklemeye devam
  • Elimize aldığımız herşeyi yere atıyor arkasından bakıyoruz
  • Gece uykularımız bir öyle ,bir böyle...
  • Bu haftasonu ilk defa bir düğüne katıldı,masadaki mezelere yumuldu,bir tek rakı istemediği kaldı
  • Yolda ,bir kalabalıkta,sırada falan önündeki ,yanındaki insanların orasını burasını elliyor.Adam -kadın ne oluyor diye dönüp bakınca...ben yapmadım ,o yaptı diye açıklama yapmam gerekiyor...Valla başım belaya girecek bir gün :)
  • Üzerime renkli bişi giymiş,süslü bir takı,jan janlı bir oje falan sürmüşsem...görür görmez ''Ayyyy'' diye beğenisini belli ediyor.
  • Hala fena halde babacı..
  • El sallıyoruz,işimize gelirse alkış yapılıyor
  • Dede(herşey),annianni(anneanne),ennnn (anne),babababa (baba) diyoruz

İşte böyle böyle...büyüyoruz,beni şimdiden ilk yaş heyecanı sardı.6. ayını doldurmasını da (nedense?) böyle heyecanla beklemiştim ben ...

3 Aralık 2009 Perşembe

Taze taze mim varrr...

Sevgili Tekir'cim ve Kuzu Ela'nın annesi beni double mimlemişlerrrr,

1- Sizi mimleyen kişinin linkini veriyorsunuz,ha bakalım becerebilecek miyim ?

http://birincitekirsahis.blogspot.com/ ve http://elagurdal.blogspot.com/

(olmadı pek değil mi ,öğrenicem bu işi de kısmetse ,hani şu isim yazıp üzerine tıklarınca açılanlardan istiyorum ben:)

2-Çocukluğunuzda anne ve babanızla (ya da aile büyükleriyle) yapmış olduğunuz ve sizi siz yapan şeylere katkısı olan bir olay, bir aktivite, bir eylem... Ve hangi yönünüze katkıda bulunduğu... (Tekrarlanabilir olması tercih sebebi)

Ne olabilir bakalım...Annem ve babamla bol bol seyahat ederdik.Portatif buzlukta soğuk ayranlar,taze börekler,meyveler... atlardık arabaya yol bizi nereye götürürse.Yolda annem hepimize sesli kitap okur,neresi hoşumuza giderse gecelenirdi.Sonra yıllarca yazları karavanla seyahat ettik.Babamın dalma ve avlanma tutkuları nedeni ile de pek çok deniz ve kara maceraları yaşamışlığımız,filimleri aratmayacak aksiyon sahnelerinin bizzati esas kahramanı olmuştuğumuz çoktur.Bugün yattığı yeri,yediği yemeği,bulunduğu koşulları yadırgamadan bukalemun kıvamında uyum sağlayan biri olmuşsam bundandır.Ben 12 yaşındayken ayrıldıklarından beri maceralarımız son buldu,kahramanlarımız ise batan güneşe doğru kendi şarkılarını söyleyerek yol aldılar :)

3-Çocukken oynamayı en çok sevdiğiniz oyun ve oyun aparatı?

Ya sahinden tıpkı Tekir'in dediği gibi o dönemin en favori oyunlarından biri lastik atlamaydı.1'ler 2'ler 3'ler kolaydı da,5'ler de taa tepelere zıplamak birde oyunun sonunda lastiklerin üzerine basarak durmak gerekiyordu...şarkısını ben de hatırlayamadım ama valla kimseyi bulamazsam sandalyenin bacaklarına geçirir yine atlardım ben lastik...öyle severdim yani.

4- Sokakta oynar mıydınız?

Apartman çocuğuyum ben malesef,ama aynı şehirde babannemin bahçeli kocaman bir evi vardı.Özellikle yazları neredeyse her günümü sokakta mahallenin çocukları ile oynayarak,erik ağaçlarının tepesinde,yaseminlerle sarmalanmış mis kokulu bir bahçede geçirirdim.Nerdeee şimdi öyle evler kalmadı,zavallı Japon'a günlerinin çoğu apartman penceresinden caddeye bakmakla geçiyor ...

5- Çocukluğunuz ve ilk gençliğinizle ilgili keşke farklı olsaydı dediğiniz bir durum/olay...

Şöylece uzanıp çocukluğunuza dönün ...hınn hınnn ,çok derinlere inmeyeyim ben boğulurum mazallah...kısaca annem ve babamın daha mutlu bir ilişkisi olmasını ve hala birlikte olmalarını dilerdim.Kısmet değilmiş ama keşke işte...

6-Çocukluk ve ilk gençlikle ilgili iyi ki böyle olmuş dediğiniz bir olay...

İyi ki İzmir 'de doğmuş ve büyümüşüm,iki ki çocukluğumu ve ilk gençliğimi orada yaşamışım...birgün geri geleceğim ...bekle beni İzmir :)

7-Varsa çocukluk dönemine dair bugünü etkileyen bir olay, anı...

Bisiklet kullanmayı çok geç öğrendim,babam yüzünden.Boyuma posuma bakmadan ilk bisiklet olarak kocaman ve kontrapedal (hani şu durabilmek için pedalları geriye doğru çevrilmesi gerekenlerden,el freni yok yani :) bir bisiklet aldı.Ayaklarım pedallara bile yetişmişyor,beni üzerine çıkarıp haydi yallah yokuş aşağı sallıyor.Eh tabi ben paldır küldür yerde...bağrış çağrış öğrenemedim bir türlü bu yüzden...Bir yaz tatilinde amcamların yazlığında kuzenimin benim ebatlarımdaki! bisikleti ile yarım günde amcam öğrettiğinde, neredeyse 14 yaşındaydım,ertesi gün de mobilet kullandım .Eskisi kadar sık binemesemde ,şimdiki motorsikletimiz Küheylan'ı gözümden sakınırım.

Eeee benim yazacaklarım bu kadar,şimdi sıra eğer kabul ederlerse ;

Sadece anne (can'nın güncesi)
İlkay (meripoint) veee
Hayal Alanı ''Hayal''

mimliyorummm...Elim sendeeee...

30 Kasım 2009 Pazartesi

Bayram bitti...anne işe gitti...












Bu bayram en çok bize yaradı...
Her sabah anne ve babayı bir arada yanında görmenin sevinciyle,çok keyifli anlar yaşadık birlikte.
Bayramın son günü sevgilinin çalışmak ile balık tutmak arasındaki yokluğunu saymazsak,hemen hergün İstanbul'un bilmediği,görmediği yerlerini gezdik Japon'la.
Bol bol temiz hava alındı,sahilde karizma yapılarak gizemli adam pozları takınıldı.

Sabahları uyanıp yataktan seslenildi:

- Ba ba ba ba ba ba ba...

Gelen giden olmayınca...

- ennnn ennnn eniiiii

Hizmetçisini çağırıyor sanki...Buyrun paşam uyandık emrinize amadeyiz...

Bu aralar hafiften iştahsızlık var,pek de üzerine düşmüyorum doğrusu.
Doğduğu günden beri nerdeyse bizimle aynı anda sofraya oturmasına özen gösterdim,ailecek sofrada paylaşılanların kıymetine inanırım çok..
Artık sofradaki herşeyden tatmak istiyor...
Bol limonlu salatalara yüz ekşitiyor,tatlılara dudak şaplatıyoruz..
Hele o dudaklarını büze büze yemek yemen yok mu...

Bu sabah uyanıp benim işe gittiğimi görünce hayal kırıklığı yaşamış biraz,evde gözleri babasını ve beni aramış...
Ama bayram bitmiş anne ve baba işe gitmiş...

Piyano





Benim hiç bir zaman herhangi bir enstrüman çalmaya ilgim olmadı.Bale yaptım,folklör oynadım,resimde ,edebiyatta Türkiye çapında dereceler aldım.Lisanslı voleybol oynadım...amatör tiyatro çalışmalarında sahinden başarılı performanslar sergiledim,seramik sanatçısı olan halamın atölyesinde seramik denemeleri yaptım ...
Yani güzel sanatların pek çok dalında denemeler yapmış,eh işte iyi kötü de başarılı olmuş biri olarak müzik konusunda neden bu kadar uzak,ilgisiz kaldım bilemiyorum..
Japon ne yapmak isteyecek bilmiyorum,doğrusu ya keyfi nasıl dilerse öyle yapsın,zorlama ben yaptım sen de yap,ben yapamadım sen yap...olmasın
Ama şu küçük adamın piyanonun başında aldığı keyifi görmenizi isterdim.
Ayıramadık tuşların başından,tuşların basınca duyduğu sesten diyeceğim ,ses çıkaran bir dolu oyuncağı var yüzlerine bakmıyor...ama piyanoya aşık oldu,ben de onun tuşlara heyecanla basan minik parmaklarına...

27 Kasım 2009 Cuma

İstanbuldabayram..











Bizim Japonun ilk bayramı İzmir'de bol kapı kapı gezmeli,eş dost akraba gönlü etmeli olmuştu.Neredeyse her sabah başka bir evde uyanmış,herkesin gönlünü yaptıkta sonra perişan evimize dönmüştük.
Bu bayram ,aman dedim...dinlenelim,İstanbul da ziyaret edilecek kapı da sınırlı,gidelim Japonun gönlünü edelim..
Sevgilinin durumu zaten belirsiz,IT cinin çalışma saati belli mi olur,çalışacağım dedi şimdilik bekliyoruz.
Sabah çıktık yollara,benim için çok farklı bir yeri olan Kız Kulesi 'ni görsün istedim.Babasının bana evlenme teklif ettiği yeri ...
Ne iyi ettik...hava ,deniz ,yeni yeni palazlanan martılar,onlarla arkadaş karabataklar...çok zaman yaşamaktan şikayet ettiğim İstanbul gözüme girdin yeniden...








İyi Bayramlar hepimize...

23 Kasım 2009 Pazartesi

Sizce kime benziyor ?

Bir kaç gündür nedeni bilinmez bir şekilde fotoğraf ekleyemediğim için postlar birikti,arka arkaya yayınlıyorum bugün :)

Bebekler doğar doğmaz sorarlar ''Kime benziyor'' diye.
Bana kalırsa,tüm bebekler daha ilk doğduklarında en çok kendilerine,ya da birbirlerine benziyorlar..Hepsi pembe,buruşuk ve minicik oluyor sanki...

Japon ilk doğduğunda gözleri o kadar çekikti ki,günlerce gözlerini göremedik ,yumuk yumuk..

Zamanla açılsa da hala Japon işte :)

Benzetme konusunda kimsenin fikri kimseninkini tutmuyor.Biri babaya,diğeri anneye,öteki dedeye,başkası da halaya benzetebiliyor.Gün geçtikçe biçimleniyor simaları,halleri tavırları ,benzetmeler değişiyor.

Ben aşağıdaki fotoğrafı annemin evinde bulana kadar kararsızdım...
Sonra tamam dedim ,budur...

Sizce kime benziyor :)

Not : Alt fotoğraftaki siyah saçlı hatun da anneannemiz ...










İlk Tıraşımız

21 Kasım 2009 Cumartesi günü,Japonun ilk kez tıraş olduğu gün olarak kayıtlara geçti.Bizden önce tıraş olan 2 yaşlarındaki oğlanın saçı kesilirken ki huzursuzluğunu,ağlamalarını,babasının kucağında bin bir oyunla tıraşını görünce,eyvah dedim,işimiz var...
Ama gıkı çıkmadı bizimkinin,galiba daha çok küçük olduğundan anlayamadı tam ne olduğunu,azıcık daha ayaklandığında,aklı erdiğinde belki daha zor olacak zaptetmek ...Belki de bir zamanın pek moda tabiri ile metroseksüel,bakımlı bir adam olacaktır kimbilir :)

An alt fotoğrafta kesimden önceki saç boyunu görebilirsiniz.
Sokakta artık ''Ne tatlı kız'' diye sevmezler belki ...




























Süpermen süpermen süpermen olmak gerek bazennn







20 Kasım 2009 Cuma

Ucundan acık

Çok saçlı doğdu bizim japon...zamanla dökülecek bebeklik saçıdır dediler bekledik...Dökülmeyi bırak öyle bir hızla uzuyorlar ki başetmek imkansız...
Pek de severim şöyle küt kabarık saçlı erkek bebekleri,heves ettim bekledim ...
Ama önünü göremiyor artık,önler çenesine kadar,arkalar omuzlarına değecek nerdeyse...
Anneanne evde toka takıyor !
Onu da geçtim geçenlerde evde kuzenlerle çekilen tokalı pozlar mubarek feysbuk 'a düşmüş ...
Aman dedim duruma el atmalı,yarına randevu alındı,
oyun grubu sonrası ilk saç traşımız için gidiyoruz...makineler ,kameralar alınacak...heyecan dorukta

Sadece önler ve arkalar toparlansın istiyorum,daha erkek çocuğu traşına hazır değil bünyem :)
E bebek içinde bulunan çocuk berberini tavsiye ettiler,aslında benim veya babasının da berberine gidebilirdi ama ,bu adamlar çocukla uğraşma konusunda daha tecrübeli..

Her gün kaç tane ufaklık ellerinden geçiyor,kendim keseyim diye de düşündüm ,ama ilk heves işte...bur bir gidelim bakalım...Ama ucundan acık...

Fotoğraflar çok yakında burada :)

19 Kasım 2009 Perşembe

Uyku durumları ve japon gözler


Dün göz kontrolümüz sorunsuz geçti.Gözlerimiz gayet iyi,hiç bir kayma şaşılık ,göz tembellliği yok :) Evet biraz Japonuz,o yüzden göz kapaklarımızdan biri diyerine göre bazen biraz daha çekik,düşük oluyor ve bu yüzden gözü küçük gibi durabiliyor.

Nasıl rahatladık anlatamam,artık parkta teyzelere,sürekli beni uyaran babama verecek cevabımız var.En önemlisi hiç bir göreme problemimiz yok,çok şükür :)
İtiraf edeyim son ana kadar konduramıyordum,gerçi bu aylarda bebeklerde görülen şaşılık gibi algılanan sorunların da olabileceğini ama gelişim ile birlikte bu durumun ortadan kalkacağını anlattı doktor teyzemiz ...

Bizimki de bir sırnaştı kadına ki sormayın.Uslu uslu durdu hiç sorun çıkarmadı ve kocaman bir aferin aldı.Ne şanslısınız ,ne kadar uslu dediler,eve de bekleriz dedik :)

Aslında belki yazmak için erken ama bir iyi gelişme de gece uykularımızla ilgili...

Daha önceki postlarımda da yazmıştım Eren kolay ve düzenli uykuya geçen ,ama çok sık uyanan bir bebek

Bu konuda sevgilim de ben de öyle çok kararlı tipler olamamış ve hiç bir sistemi takip edememiştik.

Annelerin bloglarını da okuyunca,hiç olmayacak diye düşünüyordum ne zamandır.


Emme olayımız bittiğinden beri geceleri yatmadan hemen önce meyveli muhallebi ve biraz süt eşliğinde uykuya geçiyorduk.Tracy ablanın rüya öğününü bir türlü oturtamadığımızdan,ya da bazen uyku öncesi yemeğini tam da bitirmediğinden gece beslenme saatlerimiz bir den ikiye çıkabiliyordu.

Son iki gecedir bizim japon sadece bir kere uyanarak,sütünü içip (babasının tabiri ile mazotunu çekip:) biraz uğraşla uyuyor ve sabah günün ilk ışıklarına kadar uyanmıyor.(Tahtalara vurunuz pls.)

Sabahları çok erken bazen 5:30 -6:00 sularında güne başlaması dışında ,bence süper oldu.

İşin doğrusu sevinmek için çok erken,ama eskiye kıyasla ben razıyım böyle sürmesine.

Formül şu :
  • Uykudan önce bol atlamalı zıplamalı,kucakta hoplamalı,gıdıklamalı aksiyonlar

  • Muzlu,sıkı bir muhallebi (Aptamil bisküvili ile yapıyorum ben ,içine biraz da muz eziyorum)

  • Uykuya bir saat kala ışıkları kapatış,etrafı biraz sessizleştirmece

  • Çeşitli numaralarla uykuya geçiş (gerçi saat 20:00 -21:00 arasında uyuduktan sonra ,bizim yatış saatimiz 11:00-12:00'e kadar yine sık sık uyanıyor biraz kucak,emzik pış pış yeniden dalıyoruz )

  • Gece 12:30 -01:00 gibi bir biberon süt,pış pış ,kucak ve yeniden uyku

Aslında süper de bir performans olmamış yazdıklarımı okudum da,ama dedim ya ben buna da razıyım..
Uyku perisi bizimle kaallllll..........



18 Kasım 2009 Çarşamba

Gözler kalbin aynasıdır,yalan nedir bilmez onlar

Bugün uzun zamandır gitmek istediğimiz göz doktoru randevumuz var.10 aylık bebeği nasıl muayene edecekleri hakkında en ufak bir fikrim yok aslında,ama bir süredir aklımda olan endişeleri artık gidermek istiyorum.

Adı üzerinde bizin Japon balığının gözleri çekiktir.Bebekliğinden beri (sanki çok büyüdü ya sıpa basbaya bebek hala ) sol göz kapağı diğerine göre az biraz daha düşük durur.
Doktorun bile fark etmediği birşey aslında,yorulduğunda,uykusuz olduğunda biraz daha belirginleşiyor sanki..
Öyle çok etrafın lafına aldırış eden bir anne değilim ama geçen gün parkta kadının biri :
'' Aaaa gözlerinde kayma var sanki,bizimki de böyleydi,göz tembelliği varmış 1 yaşından beri gözlük takıyor''
diye sinirimi tepeme getirince..eh dedim köyde yaşamıyoruz,gidelim gösterelim rahatlayalım (inşallah)
Babamızın da ne zamandır göz doktoruna gitmesi gerektiğinden ikisine arka arkaya randevu alıverdim bugüne.
Çocuk ve bebek göz sağlığı ile ilgilenen bir göz doktoru buldum Dünya Göz Hastanesin de,telefonda babasının gözüne de aynı hekimin bakabileceğini söylediklerinde ...aman dedim ne güzel iki oğlumu da :) gösterir rahatlarım.

Ben mi ? Aslında benim de nicedir gitmem gereken bir kontrol var ama,eh listede en son sırada olunca başka bir bahara kaldı ...

14 Kasım 2009 Cumartesi

Şimdi okullu olduk...








Yukarıdaki fotoğrafların çekildiği gün,yan, 14 Kasım 2009 Japonun ilk okul günüdür...Okul dedimse,aslında oyun grubuna başladık bu hafta...Gymbooree Anadolu yakasında oturanlar için güzel bir alternatif..
Yahu daha oyun grubunda oynarken çocuğu ile gurur duyup ağlayan anne olur mu ,ay eğitmenler görecekler diye gizli gizli sildim gözümün yaşlarını...sanırsın askere gönderiyorum oğlanı :)
Deneme dersinden memlun kaldık ,umarım Eren de iyi vakit geçirir..
Koca adam artık eşyalara tutunarak ayağa kalkabiliyor,hemen herşeye tırmanmak istiyor.Onun bu hallerini ve enerjisini hayretle izliyorum
Baktım evde başa çıkamıyoruz,en azından deniyelim dedik.Daha 9.5 aylık ama 10-16 ay grubu ile başladık.Sabah 9:30 veya öğlen 14:00 derslerinden birinine gidebileceğiz Cumartesi günleri
Sevgilimle bir heyecan gittik,görmeyin...
Neyse ki Erencim de iyi vakit geçirdi de mutlu olduk
Yeni arkadaşlar edindik,şarkılar söyledik,tımandık,yuvarlandık...dönüşte yorgunluktan uyuyakaldık...
Yaşasın okulumuzzz

11 Kasım 2009 Çarşamba

Kitap kurdu,kitabı yedi...


Kitap okumak alışkanlık meselesi,ben kitapsız duramam,sevgilim ikinci sayfada uyur...

Bizimki çok sevsin istiyorum kitapları,eh isteyince olmuyor tabi...umuyorum diyelim.

Sizi okurken görmesi,küçükten çocuğa bol bol okumak önemli diyor uzmanlar...

Peki ...en kalınından ,en mukavvasından şekilleri gösteren kitap aldım...şekil A12 de görebileceğiniz gibi yedi !!!

Plastik,deniz canlılarını anlatan bir kitap aldım,diş izlerinden hayvanlar tanınmaz halde :)

Hayvanları ,şekilleri 9.5 aylık haliyle kavraması gibi bir hırsım yok,gayem alışkanlık kazansın yeter...

Dün ABC yayınlarından eğitici kitap setlerini tanıtmak için geldiler...öyle bir anlatıyorlarki bunlardan alan çocuklar deha,almayanlar geri zekalı kalıyor sanırsın...

Bilmem yeni tatlar denemesi,taze kitaplar kemirmesi için alırım belki kimbilir :)




Dolmuş Şöförü


Pusete ilk oturmaya başladığı günlerden beri,dolmuş şöförü gibi tek kol dışarıda bizimkinin..
'' Şişşşt ablaaa topla da gel,topla da gellll''

10 Kasım 2009 Salı

Engelleri aşıp da gel...


Bu aralar çok yoğunuz çoook...


Anne bu hafta 7 gün çalıştı,baba 6 gün..evde anneanne var.İzmir den gelen Teyzeler,enişteler ,yengeler,uzak kuzenler...Bodrumdan amcamız ziyaretimize gelip gidiyorlar,evimiz bir dolup bir boşalıyor...yatılı misafirimiz de var.

Bu durumdan çok mutlu küçük japon balığı,ben ve sevgili yoğun tempodan alıp gezmeye götüremiyoruz bir türlü.

Anneanne de tek başına arabayı ve artık 11.50 kg. olan tosunu kucaklayıp çıkamıyor.Fena halde vicdan azabı yaratıyor bende bu konu...feci takmış durumdayım.


Artık büyüyor,dışarıya ilgisi her zamankinden fazla,evde sıkılıyor ve belli ediyor.


Yazın sürünerek eve geldikten sonra bile ıkına sıkına hem puseti hem japonu alıp bir saatcik bile olsa havalandırıyordum,eh kış geldi hava erkenden kararıyor artık,dışarı çıkmak ne mümkün...

Yemek,banyo oyun derken uyku vakti geliveriyor.

Böyle sokak aralarındaki ufacık turşucuk parklara pek gülerdim,aman kim gelecek buralara diye düşünürdüm.Ah evin arka sokağıdanki tıfıl park bile ne kıymetli şimdi bana...Allah belediyelere zeval vermesin.


Doğumdan önce her anneye pusetle dışarı çıkma,çeşitli camel tropy şartlarında puset kullanma,ağırlık çalışma gibi aktiviteler tavsiye ederim şiddetle.Ben acemiliğimi daha atamadım düşünün,bir de umarım eviniz asansöre bir kaç basamak,asansörden birkaç basamak,kapıya kadar bir kaç basamak daha şeklinde bir merdiven cenneti değildir.

Hayır bizi geçtim de engelli insanları düşünmeden edemiyorum,onlar için tuzaklarla zorluklarla dolu sokaklar...

Bu bölümde de belediyeleri kınıyorum sevgili günlük..


Site hayatını yaşlılara göre diye düşünen ben....şimdilerde pek imrenir oldum,sırf bu sokakğa çıkma takıntım yüzünden

Onu gezdiremedikçe kötü hissediyorum hep...


Sevgilimin işi gecesi gündüzü ,saati ,bayramı belirsiz...bense heves ediyorum,şöyle ailecek gidelim ata binelim,dağlara ovalara yayılalım,oğlum börtü böcek mıncıklasın,toprak avuçlasın istiyorum.


Neyse gelenimiz gidenimiz çok ya bu ara...eve her gelene nasıl da sevgiyle bakıyor benim sıpa...

Tek tek gözleriyle teşekkür ediyor,yarısı çıkmış 4 üst dişini göstere göstere sırıtıyor,zaten çekik olan gözlerini iyice kısaraktan.

Dışarıdan gelenler ona başka bir dünya getiriyor sanki...

Üstelik gelenlere ricayla arabayı bir kişi, japonu bir kişi yüklenip hava da almaya da çıkabiliyorlar anneannesiyle...


Öyle kalabalıkları pek de sevmeyen ben,amannn bir mesudum bu durumdan sorma sevgili günlük...

El ayak çekilmese de hem bizim ,hem japonun günleri şenlenmeye devam etse kış iyice bastırmadan.


Site içinde bir yere mi taşınsak ne...

9 Kasım 2009 Pazartesi

Eren nerde...aaaa burdaymışşş...





Bu aralar en gözde oyunumuz ''Ceeee'' oynamak.Eren nerde ? Diye sorar sormaz kendine saklanacak bir yer arıyor minik insan...bazen eliyle yüzünü kapıyor,kucaktaysa yüzünü göğsüme gömüyor...sonra şakacıktan çıkıyor meydana '' aaaaa burdaymışşş '' diyoruz,pek seviniyor.
Bu da banyodan sonra kurulanırken ceeee...

5 Kasım 2009 Perşembe

Kariyer insanı...

İnanılmaz yoğun bir hafta geçiriyorum,tüm gün hiç durmamacasına topuklular tepesinde,ki kendileri ile hamilelik döneminden beri aramız yok,bir oraya bir buraya koşturmacalı geceleri tabanlarımı zonk zok zonklatan bir hafta...
Cumartesi ve Pazar da devam,bakalım nereye kadar...içimden bunların hepsi senin için bebeğim diyorum...aslında dışımdan da diyorum galiba ama küçük adam anlıyor mu emin değilim..
Ne zaman eve biraz geç gelsem fazladan naz niyaz,yeni denemeye başladığı farklı ses tonuyla ağlama halleri...Eh haklı çocuk ,anne süt izni bahanesi ile nicedir erkenden damlıyor eve alıştı.Ama belli ki resmi olarak bir yaşa (2.5 ay kaldı :)kadar kullanılacak izin bazen heba oluveriyor

Bir de şimdi ülke dışı iş olasılığı çıktı.
Sağolsunlar şirkette (uluslararası bir kurumdur kendileri)yüksek potansiyelimden ! ötürü bu tip olasılıklarda değerlendirebileceklerini söylediler,buyurdular.
Ay siz benim gerçek potansiyelimi evde görün ...demek istedim uygun kaçmadı tabi

Sevgili ile kara kara düşünmedeyiz,yahu sahiden olursa ne yaparız,gider miyiz ?
Sevgili işinden ayrılmak zorunda,belki ücretsiz izin...annem bayıla bayıla ben sizinle gelirim diyor..hala ,babaanne şimdiden ah vah biz ne yaparız modundalar

Ortada fol ve yumurta olmadığı gibi,tavuk bile yok ama olursa ne yapılacak ?
Bizim minik adamın geleceği için iyi olur mu ?
Ne yaparız ,ne kadar kalırız ?

Amannn şimdiden düşünmeyelim bunları,günü gelince oturur konuşuz diyorum,konu kapanıyor
Ama biliyorum hepimizin içinde ne tilkiler dolanıyor
Bir Eren insanı bi haber...yap bakalım kaprisleri annene...

3 Kasım 2009 Salı

Gönüllü deli ...

Dün gece ilk defa eve saat 21:30'da gelebildim..İstanbul'un bir ucundan bir ucuna ulaşmaya,yetişmeye debelenmiş,üşümüş,yorgun,aç ve ıslak :)
Eren'nin uyku saati olan 20:00'den sonra kendimi ,son dakika çıkan toplantıya bir türlü veremedim
Kafamda hep;
Ne yemiştir?
Uyumuş mudur ?
Beni aramış mıdır ?
Onu terk ettiğimi düşünmüş müdür ?
diye kuruntular vardı...
Biliyorum babası ,anneannesi yanında,gözüm arkada değil,ama elimde değil,onu ben uyutmalı,uykudan önce öpüp koklamalıyım...

Peki ne olmuş ben yokken?
Bana türlü mızmızlığı yapan küçük insan,babasını görünce yine dünyaları unutmuş,yemek ve biraz oyundan sonra mışıl mışıl uyumuş...
Eve vardığımda,beni aramış ,ağlamış olabileceğini düşünerek telaşla girdim içeriye...ama etraf süt liman ,Annenanne ve baba bilgisayarlarına gömülmüş sakin sessiz bir akşam geçiriyorlar,küçük bey de emziğini cuklata cuklata uyuyor :)

Son dakika çıkan bu toplantıya giderken yolda ağlayan bir çocuk görüyorum,burnumun direği sızlıyor,
Denizin üzerinden martılar geçiyor,ah keşke oğlum da görse,ne sever kuşlara el sallamayı ,diyorum
Toplantının yarısından çoğunda,aksanlı ingilizcesiyle konuyu anlatan adama bakıp oğlumu düşünüyorum...

Yahu bu annelik ,gönüllü delilik

30 Ekim 2009 Cuma

Cumhuriyet Bayramı

Dün küçük adamın ilk Cumhuriyet bayramıydı.Sevgilimle ben motorumuzu edindiğimizden beri (nam-ı diğer Küheylan) bayraklarla süslenmiş motorlardan oluşan korteje katılmayı,hepbir ağızdan marşlar söylemeyi çok seviyoruz.Haa sadece bir kere katılabildik şimdiye dek o ayrı :)
Neden; motoru aldığımız ilk sene tam organizasyon oradaydık,sonraki sene ben hamileydim sevgilim beni motora bindirmedi (deli miyim ben ,ne çok israr ettim bir de binicem diye)Bu sene de şöyle;

Sevgili : Hayatım motorun aküsünü şarj edelim de korteje katılalım

Ben : Hııı hıı tamam ben hallederim ?

Birkaç saat sonra;

Sevgili : Gidiyoruz di mi?

Ben : Yaaa yağmur yağacakmış,eh çocuğu kime bırakacağız,hem belki iptal olacakmış..kem..küm

Anneanne : Ben bakarım siz gidin isterseniz

Ben : Yaw bir dur bakalım hem yağmur yağacakmış ,iptal olacak diyorlarrr

Sonuç;Yağmur yağmadı,anneanne elinde bayraklarla yürüyüşe katıldı,sevgili tüm gece bana şakayla karışık laf sokuşturdu...
Ne yapalım,oğlumu bırakıp gitmek istemedim,eh onu motorla gezdiremeyeceğimize göre.. (yuh Seren onu da düşündün acaba mı diye di mi?)

İtinayla alışveriş merkezine gidildi,yanımıza alınmayıp unutulan pusete üzülünmedi,merkezin dandik pusetlerine talim edildi,önce Eren'e sonra anneye bol bol alışveriş yapıldı...yemek yendi ve eve dönüldü...
Bu sene çoşkuyu dilediğim ,arzu ettiğim gibi yaşayamadım,yaşatamadım ama bundan sonra her sene elimizde bayraklarla caddedeyiz inşallah.
En çok bu bayramı beklemesini,anlamasını ,anlatmasını istiyorum çünkü,henüz 9 aylık ama geçen heryılda neden Cumhuriyetin bu kadar önemli ve değerli olduğunu daha iyi anlatacağım ona...Her yıl daha büyük bir çoşkuyla yaşayacağız 29 Ekim'i ,her yıl daha fazla şükür edeceğiz Cumhuriyet çocuğu olduğumuza...

26 Ekim 2009 Pazartesi

Uyku


Eve geldikten 20 gün sonra uyku düzenini kendi belirledi Eren.Uyku saati kışları akşam 21:00,yazları 20:00 oldu hep...Olaki gündüz uykusu biraz uzun sürmüş,ya da geç uyunmuşsa ,bu saatlerde de şaşmalar oldu bazen...
Bebekler rutini sever deniyor okuduğum çok yerde...bence doğru...ne zaman onun programının aksatan bir durum oluşsa ,ya mızmızlık yaptı ,ya da zor uyudu
Uyku eğitimi hakkında çok şey okudum,özellikle kendi kendine uykuya geçmesi hakkında.
Eren öyle çok zor uykuya dalan bir bebek olmadı hiç bir zaman ,ama sık uyanmak konusunda rekor denemeleri var...Kesintisiz ama zor uyuyan bir bebeği,kolay ama bölük börcük uyuyan bir bebeğe tercih ederim sanırım,özellikle ilerleyen aylarda uyku kalitesine ihtiyacının daha fazla olacağı düşünülünce...
Bu durumu değiştirmek için ne yaptım ? Hiçbir şey...
Ne yapmalıyım ,nasıl yapmalıyım bir türlü oturtabilmiş değilim kafamda...kimileri Tracy'nin yöntemiyle,kimileri ağlatma yöntemiyle çare bulabileceğimi söylüyorlar...
Her iki yöntemde de tam bir kararlılık gerekiyor ,ben de sevgilide bu kadar kararlı olabilecek miyiz emin değilim.
Gündüzleri 1.30 saatlik iki uyku uyuyoruz çoğunlukla,anneannesi alışmış poposunu azıcık pışpışlayarak uykuya dalmasını sağlıyor,son dönemlerde gündüz uykuları için de yatağına koyuyor ama öncesinde hep ,nerede uyursa orada kalır ekolünü takip etti :)
Mesela oyun halısında mı uyuyakaldı,orada bırak...uzun zaman salonda kanepenin üzerinde uyudu ...
Artık çok hareketli olduğu için gündüzleri de yatağına alıyor mutlaka...
Gece ben uyutuyorsam mutlaka burnumu,yüzümü ve dudaklarımı okşayarak kucağımda veya uykusu başına vurmuş haldeyken ayağımda salladığımda uyuyor...
Babası uyutuyorsa yine kucakta ve babasının kollarını okşayarak uyumak istiyor,hatta sevgilim gece yeniden uyuması için pijamasının üzerini çıkarıp kollarını okşamasına izin vermek durumunda kalıyor çok zaman
Bu gidişe bir dur demek lazım ama,kararsızım..
Her teşebbüsümde sevgili '' Kaç sene böyle gidecek ki,bak bizi çok özlüyor o yüzden kucağımızda uyumak istiyor '' diyerek en ince yerimden yakalıyor beni.
Son zamanlarda en azından bir rutin olur umudu ile ,çok uykusu geldiğinde yatağına koyup,biraz süt ,biraz kitaptan masal,biraz da ninni söyleyip odadan çıkmayı deniyorum...
Her denemem ağlamasına dayanamayarak odaya geri dönmem ile nihayet buluyor malesef..
Önce babaya vermek gerekecek uyku eğitimini galiba,yoksa beni her seferinde vazgeçirecek bir şey bulacak...
Bu arada oğlum doğmadan önce,bebeği yatağına alan,ayakta sallayan,her ağlamasına karşılık veren anneleri pek kınardım...'''Cık cık cık çocuklarına kötülük ediyorlar'' diye ahkam kesmişliğim bile vardır kendi kendime...Haaa ne oldu,ayağımda da salladım,yatağıma da aldım...uyuyacağını bilsem amuda bile kalkardım vallaha ...
Demek ki neymişşşş ;büyük konuşmayacak mışsın...
Demek ki neymişşşş;yaşanmadan anlaşılamıyormuş bazı şeyler...

Bir kedi gördüm sankiii...




Bizimki daha kuşlar dışındaki hayvanlara ilgi göstermiyor,geçtiğimiz haftalarda Göztepe Özgürlük Parkına gittiğimizde,etrafımızı kediler sardı...
Mahalle sakinleri bir yandan,gelen giden bir yandan kediciklere mama vermeyi (ne iyi yapıyorlar) alışkanlık edinmiş olmalılar ki,bir sürü kedi oralarda yaşamaya alışmış,gelen gidene sevgi gösterilerinde bulunuyorlar...
Benim küçük tostos da bundan nasibini aldı,hatta bir tanesi muhabbetti ilerletip pusetin altına yerleşmek suretiyle bütün bir park gezisini sevimlilik kontenjanından bizimle tamamladı...
Yine de yüz vermedik kediciklere varsa yoksa kuşlar,havaya bakıp kuşlara el sallama...
Tüm hayvanları çok sevsin istiyorum,yıllarca kedi besledik evimizde,biraz daha büyüsün bir tane daha edinelim istiyorum...şöyle kımıl kımıl sokulan,torultusu evi dolduran,evi ev yapan cinsinden...Bana kalsa kedi köpek ne varsa doldururum eve...Neyse ki sevgilim de benim gibi...
Annelerin ''Ay çocuklu evde hayvan mı olur'' nidaları arasında evlat ediniriz belki bir tane ileride kimbilir ?

25 Ekim 2009 Pazar

Kelebek...


Minik bir tırtılın güzel bir kelebeğe dönüşümü...

24 Ekim 2009 Cumartesi

Sobeeee...


Annesinin çantasını karıştırırken yakalanan küçük tırtıl...
Ne o şimdiden arabanın anahtarlarıyla,kredi kartlarını alıp kaçmak mı yoksa niyetin :)

23 Ekim 2009 Cuma

Diş perisi...


Dün doktor kontrollümüz vardı...


Aslında 1 yaşına kadar aşı olmayacağından 6. aydan sonra doktora ne sıklıkta gitmeliyiz kararsızdım.Madem 9.ayımız bitiyor bir gidelim de görünelim ,diye düşündük...

Rahat bir anneyim ben,çocuğun kitabi kurallara (ki bu kurallar her doktora göre farklı işliyor) göre büyütmeye çalışanlardan değilim.

Kendime de şaşırıyorum aslında,genelde fazla detaycı (Details are the tails)

Fazla kendi kendine kuran ,pinpiriklen bir tipimdir...ama gayet geniş bir anne oldum vesselam ...

Bir kere hiç steril etme işlerine takılmadım başından beri,azıcık kaynar suda güzelce temizle ,kurut ,kullan...
Evde emzik falan yere düşer,''bir şey olmaz ''deyip tıkarım oğlanın ağzına..

Taşlarda sürünür,üşütecek derler,''yine bişi olmaz''
İnek sütü verme dediler ,verdim...veriyorum (onu okudur araştırdık o ayrı...)
Demir damlası ver dediler...inanmıyorum...ters etkisi olabileceğini öğrendim...vermiyorum
(demir sadece demir eksikliği anemisi olan bebeklere öneriliyor,bunun dışında pek çok doktorun proflaktik (önleyici) doz adı altında verdikleri damlaların altında bit yeniği arıyorum,çünkü vücudun karşılaşacağı her mikrobun büyüme hormonu etkisiyle tosuncuk mikroplar olmalarını sağlıyormuş)

Anne olarak çok geniş bir tip mişim haberim yoktu,öğrenmiş oldum...

Genişiz dediysek,saldım çayıra mevlam kayıra durumuz yok elbet,aksine bazı konularda öyle de titiz ve dikkatliyiz ki sormayın...

Ama benim küçük japon balığının ilk aylarında,aylık rutin kontrolleri için yaptığımız ziyaretlerin dışında,arkadaşımız da olan doktorunu aramadığımız için;
''Başka bir doktor mu buldunuz ?'' diye bile sormuşluğu vardır.
Eren iyi olduğu sürece,alacağım cevapları da önceden biliyorsam az çok,iç güdülerime kulak veriyorum.Bence doğrusu da bu.Şahit olmuşsunuzdur,aynı konuda sizin ve arkadaşınızın çocuğu için söylenen şeyler birbirinden gece ve gündüz gibi farklı

Şimdi ben sorsam ,yürüteç kullanmalımıyız diye ?Eminim bu konu hakkında verilebilecek tüm olası cevaplar gelecektir...Biri ''kesinlikle hayır,efendim şu bacak kasları ,şu bilmem neye zarar'' diye anlatırken,beriki '' Aaaa çok faydalı...yürümesi özgür olması...'' diye anlatacaktır.

Amacım kimsenin yaptığını kötülemek,ahkam kesmek falan da değil,sadece her anne bebeğini kendi içgüdüleriyle büyütüyor ve bebek için de en doğru olanı bu belki...Yine genel geçer doğruları bunun dışında tutmak gerek,yani bazı şeyler var ki,yapılmasını onaylamak mümkün değil,rahat olabilmek de öyle,çocuğun bulunduğu ortamda sigara içilmesi gibi mesela...
Velhasıl her yiğidin bir yoğurt yemesi var....

Bizim minik ! tosun 11.26kg. olmuş,boyumuz da 75 cm. Hala yaşının oldukça üzerinde bir kilo grafiği çizdiğinden endişelenmeli miyim bilemiyorum.Ama doktorumuz yürümeye başlayınca normal sınırlara gelebileceğini düşünüyor,yine de dikkatli olmakta fayda var...

Ve benim güzel japon balığım iki ay önce alttan gelen şirin çift dişine kardeş olarak ,üstten 4 dişi aynı anda çıkarmaya çalışarak yine bir istisnayı deniyor.Normal olmakla birlikte 4 dişin aynı anda çıktığı örnekler çok da fazla değil miş...
Çok şükür öyle ateş,ishal gibi ciddi bir etkiyle karşılaşmadık ,ama günlerdir süren huzursuzluk,geceleri uyanmada rekor denemeleri bundan mıydı acep ?


Biz koca insanlar,o kadar dişi aynı anda çıkarmaya kalksak dayanamayız eminim acısına...ama bu minikler sahiden bizden daha sağlam çıkıyorlar...

Kıyamam ben kuzuma...

Yeni dişlerin inci gibi olsun,sağlıkla güle güle kullan birtanem....

22 Ekim 2009 Perşembe

Küçük Japon Balığı...biber de severmiş...

9. Ay



1. Ay


Hiç bir zaman ''ben bu kadar küçük bir insana nasıl bakacağım'' diye bir kaygım olmadı

Doğduğu ilk andan ,doğum iznim bitene kadar banyosu,beslenmesi,altının alınması dahil hiç bir konuda destek almadan tek başıma yaptım.Etrafımda bana yardım etmeye gönüllü ,sevgi dolu pek çok insan vardı ama bana bunların hiç biri zor gelmedi,nasıl yapacağımı düşünmedim,içimden geldiği gibi yaptım...

Gecede 3 saat uykuyla yaşamayı öğrendim

Hiç sütüm yetecek mi ? diye düşünmedim,çok şükür yetti de arttı bile...(6.ayın sonunda sadece annesütüyle 9.5 kg. olmuştun :)

Her kafadan bir ses çıktı,aldırmadım

Sen her ağladığında ben de ağlamak istedim

Sen açken ,ben de yemek istemedim

Hep göğsümde uyuttum seni,öperek ,koklayarak,seni tanımaya çalışarak ömrümün en güzel bir ayını geçirdim


2 -3. Ay


Her geçen gün büyümene şahit oldum

Minik gülücükler atmaya başladın bize,sen her güldüğünde bizim de içimizde güller açtı

Hala en sevdiğin yer annenin memesi :)

Gaz problemin ilk günden beri başında...minicikbir bedende nasıl bu kadar gaz olabiliyor...

Bir insanın gaz çıkarmasına bu kadar mutlu olabileceğimi hiç düşünmemiştim

Saçların hızla uzuyor,bunlar dökülecek diyenlere inat...

Uyku düzenini sen belirliyorsun,

Gece ve gündüzü ayırt etmeyi öğrendin,akşam 8:00 dedin mi uykudasın...ama gece uyanmalarının haddi hesabı yok...

Bazen saat başı ,bazen 15 dk. da bir...

Baban da ben de,uykusuz ama mutluyuz...

Hep aklımdaki soru;'' neden daha önce sahip olmamışız sana'' nasıl böyle bir güzellik olmadan geçmiş yıllarımız...


4 .- 5. ay


Anne işe başladı...

Anneanne görevi devir aldı...her öğlen seni kollarıma almak için eve koşuyorum...

Akşamları süt izni...erken çıkış ve yine sana kavuşmak...

Hala keyifle emiyorsun...ben de sana yetiştirmek için her fırsatta süt sağıyorum uzaktayken...

Destekle oturabiliyorsun,daha önce sadece gözlerinle takip ettiğin dönencedeki oyuncaklara ufaktan uzanmaya başladın...

Büyüyorsun,bizi her geçen gün daha çok anne,daha çok baba yapıyorsun...

Annelik nasıl birşey miş gün geçtikçe anlıyormuş insan meğer..emek verdikçe...seninle yaşadıkça...

En güzel dualarımız hep seninle,senin için...

Arabayla gezmekten,sokakta olmaktan,pusetinde dolaşmaktan pek de keyif almıyorsun ...

Doğduğun günden beri ciddi,önemli bir toplantıdan az önce çıkmış bir havan var...

''Ağır abi!''diyorlar sana etraftan :)

Önemli bir adam mı olacaksın ne ?

Oysa sen,olmadık bir anda öyle bir gülüveriyorsun ki...içim aydınlanıyor...


6. - 7. Ay


Yarı yaşına geldin...

Nedense ben ,hep 6 aylık olmanı bekledim,pek bir büyük ,pek bir uzak geliyordu bana...sevindim

Hala gaz...yine gaz...

Kendi kendine dönebiliyorsun artık..

Oyuncaklarına rahatlıkla uzanıyor ve desteksiz oturabiliyorsun...

Anne süt sağmaya ,sen emmeye devam...

Ama yeni lezzetler de girdi hayatımıza...

Sebzeler,meyveler...hiç itiraz etmeden hüpletiyorsun...

Kilon hala fazla...yürüyünce verecek diyorlar...

Ama yine de öyle pekmezler falan sokmuyoruz hayatımıza...

Annen biraz araştırıyor,bir kaç doktorla tartışıyor...

Okuyor...acaba diyor...endişeleniyor...sonunda içgüdülerine ve yeni verilere kendini bırakıp,doktor amcanın ''1 yaşından önce inek sütü yok'' sözüne kulaklarını tıkıyor ve seni annesütünden sonra en çok sevdiğin sütle tanıştırıyor ...


8.- 9. Ay


Kocaman adam oldu diyorum kendi kendime...

Nasıl da büyümüş geliyorsun gözüme...
Saçların omuzlarına geliyor,görenleri şaşırtıyorsun...
Sürünerek emekliyorsun,yerlerde yuvarlanıyor,herşeyi merak ediyorsun...

Alt iki dişin çıktı,öyle çok da sorun yaşatmadılar çıkarken,şimdilerle üst yan dişler baş gösterdi ..

Eskisine göre arabada ve sokakta olmaktan biraz daha zevk alır gibisin...

Seni bol bol gıdıklıyorum,kahkahalara boğuluyorsun...

Artık herşeyi yiyebiliyorsun,herşeyin tadına bakmak istiyorsun...

Senin için yaptığım yemekleri,köfteleri,yoğurtları ağzını kuş gibi aça aça mideye indiriyorsun...

Seni hergeçen gün daha çok seviyorum...

Bugün 9. ayın bitiyor,sen 11 kilo,kıpır kıpır...ufaktan ayakta durma çalışmaları yapan...hala gecede 6-7 kere uyanan ,minik bir japon balığı oldun...

Nice 9.aylara,yıllara,90 yaşlara bebeğim..

Mutlu ol...mutlu ve sağlıklı yaşa...

20 Ekim 2009 Salı

Fazla söze gerek var mı...



Bundan daha muhteşem ne olabilir ki...

Senin kadar ne sevilebilir ki...

Günler geçiyor,sen büyüyorsun,daha anlamlı tepkiler veriyorsun..

Kızdığını,sevincini,heyacanını,mutluluğunu artık açık açık belli ediyorsun...

Sen dünyayı öğrenirken ,ben anneliği,sabırlı olmayı,koşulsuz sevgiyi,minicik ellerinle benim kalbime dokunabileceğini ve daha pek çok şeyi seninle öğreniyorum...

İyi ki varsın ve iyi ki bizim oğlumuzsun...

Doğum günüm hangi gün olsun ?


Eğer sezeryen ile doğum yapacaksanız,doktorunuz ile bebeğinizin doğacağı günü belirleme lüksüne sahipsiniz demektir.

Elbette,sizin planlarınızı hiçe sayıp canı daha erken gelmeyi isteyen bir afacan yoksa yolda ...


Deli gönül ,normal doğum diye inim inim inlerken ,çeşitli nedenlerden sezeryen olacağı bir kaç doktorca tastiklenip netleşince,daha önce yazımda bahsettiğim,hani şu seni evde bilem doğurturun diyen arkadaşım (ki kendisi minik tosbağamın kirvesi de oldu hemen ertesigün :) ''günlerden gün beğen '' diye buyurdu.


Bebeğin 38. haftada alınması/doğması (sezeryenin en fena kısmı işte bu bebek alınıyor,doğmuyor aslında ) kararlaştırıldı.Bir taraftan seviniyorum,hep aklımda ne zaman doğacak,ya hazırlıksız yakalanırsam (ne hazırlığı yapacaksam bu kadar mühim ) kırk tilki,kırkının da kuyruğu birbirinden habersiz...

Malum hamiledik süresi 40 bilemedin 41 hafta kitabi olarak,sonra teskere alıyorsunuz,aslında annelikle teskere bırakıp temelli asker oluyorsunuz ya,gönüllü askerlik bizimkisi ...

Öyle komik ki,etraftaki herkes ,tarih kararı söz konusu olunca '' ay hemen olsun'' modunda...
Yahu yavrunun zaten doğmaya vakti bile var daha,nedir bu acele...


40. haftanın sonu 04 Şubat 2009, benim doğum günü 11 Şubat 2009,sevgilinin doğumgünü 24 Aralık 2009 ...Hem abisi hem de yengesi Kova burcu olan sevgili,Kova burçlarının dediğim dedik ,çaldığım düdük tavrından müzdaripken zaten benim gibi başka bir Kovayı sokmuş hayatına,ben ne ettim diye dolanıyor,bir de oğlunun Kova olması söz konusu...

38.haftadan gün belirleyeceğiz ama haftanın yarısı Oğlak (ki o da sevgilinin burcu),diğer yarısı Kova burcuna denk geliyor...
Haftasonu olmasın diyoruz,doktorlar erken çıkar,nöbetçiye kalmayalım,haftabaşı bana erken geliyor...sevgili içten içe Oğlak olsun diye düşünüyor biliyorum 21 Ocak tan önceye gün seçmeye çalışıyor inceden,eh benim de öyle burç takıntım yok ama fena mı olur anasının burcundan oluverse ...

Bir türlü karar veremiyoruz,ikimizde birbirimize itiraf edemiyoruz,sonunda bebeğimiz için ne kadar geç ,o kadar iyidir diye düşünerek 22 Ocak 2009 tarihine karar veriyoruz ...

Ya sevgili bana kıyamıyor yine benim dediğim olsun istiyor,ya da bir kaç gün bile olsa geç gelmesinin oğlumuz için daha iyi olacağını düşünyor , bilmiyorum...Ama biz tarihe ,çocuklarının doğum tarihine en komik biçimde karar veren anne ve baba olarak geçiyoruz...

18 Ekim 2009 Pazar

Atla anne...seni gezdireyim...




Kim ne derse desin,kız ver erkek çocuklarının ilgi alanları dünyalar kadar farklı,geçen ay bayramda Kuşadası ziyaretimizde çekilmişti bu fotoğraf,adam daha şöför koltuğuna ilk oturuşunda bir elini direksiyona,diğerini vitese atıverdi,sanki kırk yıllık şöför...Kız çocuğu olsa,ileride bol bol makyajını yapacağı aynayı indirivermez miydi ilkin :)

17 Ekim 2009 Cumartesi

Poyraz Köy



Uzun zamandır gideriz sevgiliyle,taze balık,nefis yeşil salatalar ve özellike kışın soğuk havalarda hem İstanbul'un kalabalığından kaçış hem de çıtır çıtır yanan sobanın yanında keyif.(Gerçi günlerden pazar ise tenhalığın garantisi yoktur ama)İlk defa Eren ile gittik.Yıllarca iki kişi olarak gittiğimiz bu yerde ,bizi bu kez üç kişi olarak keyifle karşılayan mekan sahibi ile gülümsedik karşılıklı...Minik tosbağa çok eğlendi,daha yeni yeni yemeye başladığı balıkları hüpletti,masadaki bütün ekmek kenarlarını kemirdi...









Bir süredir öğrendiği camdan kuşlara el sallama çalışmalarını açık havada martılar üzerinde bol bol denedi...
Küçük adamın büyüdüğünü beraber yaptıklarımız,onun için de anlam ifade etmeye başladığından beri daha çok hissediyoruz,sevgilim bugün gaza gelip balığa mı götürsem demeye başladı bile :)